Antalya’nın güzelliği turizmin gölgesinde soluyor!
1994 yılında Antalya’ya gelmiş biri olarak, her yaz kalbim biraz daha kırılıyor. Çünkü şehir her geçen yıl biraz daha bize yabancılaşıyor.
Antalya, dışarıdan bakıldığında canlı, hareketli bir tatil cenneti. Ama içeriden bakınca, Antalya sessizce tükeniyor.
Turizm elbette önemli. Şehrin ekonomisi büyük ölçüde ona dayanıyor. Ancak her güzel şeyin bir bedeli var ve biz bu bedeli ödüyor, dezavantajlarını çok net hissediyoruz.
Antalya'nın doğasıyla birlikte kültürü de yıpranıyor. Her şey dahil sistemi sayesinde turist otelden dışarı adım atmadan tatilini tamamlıyor. Bu durum, mahalle bakkalını, esnaf lokantasını, el emeği göz nuru ürünleri satan kadın üreticiyi bitiriyor. Yani turizm büyürken, yerel küçülüyor.
Otelden çıkıp şehrin surlarını aşmayan turistler, tarihi miraslardan da yoksun kalıyor.
Ya turizm işçiliği...
Şehir nüfusunun, gençlerin ciddi bir kısmı, geçici ve güvencesiz turizm işlerinde çalışıyor. Yazın gece gündüz mesai yapan bu insanlar, kış geldiğinde işsizlik yükünü sırtlanıyor.
Yükselen kira fiyatları, artan yaşam maliyeti ise kent merkezinde yaşamayı her geçen gün daha da imkansız hale getiriyor.
Antalya, sadece turistlerin değil, burada doğan, sonradan dolan insanların da şehri. Ve biz bu şehirde yaşamak istiyoruz.
Nefes alarak, doğayı koruyarak, kültürümüzü yaşatarak, şehrin dokusuna sahip çıkmak istiyoruz.
Bunun yolu, turizmi ranta değil, sürdürülebilirliğe dayandırmaktan geçiyor.
Antalya, yalnızca kartpostallık bir manzara değil.
Antalya, sıcak bir yuva...
Bir cennet...
Adeta bir döviz bürosu.
Burası bizim evimiz. Ve bu evi korumak hepimizin sorumluluğu.
Hayata Seyirci kalmamanız dileğiyle.
Yorum Yazın
Facebook Yorum