Yüzyıllardır dillerden düşmeyen ve hikayelere konu olan Yusuf ile Züleyha, Aslı ile Kerem, Ferhat ile Şirin, Romeo ve Juliet gibi kahramanların masallarıyla büyüdük. Bu masallarda kadın-erkek ilişkilerinin ve hikayelerdeki evlilik bağının hayalini kurduk. Ancak toplum yapısında gelenek ve göreneklerin, ekonomik yapı düzeninin, akrabalık ve aile ilişkilerinin ve bunları belirleyen toplumsal kurumların zaman içinde değişime uğraması ile ülkenin bütün kesimlerinde evlilik ve boşanmanın temelinde olan aile kurumu farklı etkilenmiştir. Kadının çalışma hayatına aktif katılımıyla ve teknolojinin gelişmesiyle, dizi ve filmlerde işlenen yanlış aile yapısının örneklenmesiyle bugün ki aile kurumuna bakış açısı değişmiştir. Bu sebeple artık evlenme nasıl normal bir durum ise boşanma da o derece normalleşmiştir.
TÜİK verilerine göre 2015 yılında 602 bin 982 çift evlenirken, 131 bin 830 çift ise boşandı. 2020 yılına gelindiğinde ise gerçekleşen evlilik sayısı 487 bin 270’e gerilerken, resmi olarak boşanan çift sayısı ise, 135 bin 22 olarak arttığı tespit edildi. Yani evliliklerdeki düşüş gözle görülür şekilde azalmasına rağmen, boşanma sayısı tam tersi artmış ve boşanma oranlarını yüzdesini artırmıştır. Bu oranların artış sebepleri incelendiğinde karşımıza iki başlık çıkıyor. Bunlar, boşanmanın genel ve özel sebepleri olarak medeni kanunda düzenlenmiştir.
Medeni kanunumuza göre boşanmanın genel özellikleri öncelikle “evlilik birliğinin temelinden sarsılması; yani eşler arasındaki geçimsizlik veya uyuşmazlık ve evlilik yükümlülüklerini yerine getirmeme; yani maddi ve manevi olarak eşlerin birbirine karşı sorumluluklarını yerine getirmemesi gibi sebeplerden bahsedilmektedir. Eşler arasındaki geçimsizliğin şiddetli ve ciddi olması, evlilik birliğinin sarsılması kararının verilmesi için yeterli bir husustur. Kanunda sınırlı sayıda sayılmış olan özel boşanma sebepleri ise, zina, hayata kast; yani eşlerden birinin diğerinin hayatına kasten son verme girişimi; pek kötü davranış, yani eşlerden birinin diğerine yönelik kasten eziyeti, acı çektirmesi dolayısıyla ruhsal ve bedensel sağlığını bozmaya yönelik davranışlardır. Onur kırıcı davranış ise, yine eşlerden birinin diğerine karşı kendisine yönelik saygısı, haysiyeti ve şerefine zarar vermeye yönelik davranışıdır. Ayrıca özel boşanma sebepleri arasında terk etme veya akıl hastalığı sebebiyle boşanma yer almaktadır. Bunun yanı sıra, hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçme, gasp ve haysiyetsiz hayat sürme, uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımı gibi gerekçeleriyle de boşanma gerçekleştirilebilir. Ayrıca bunlara ek olarak son zamanlarda artan evlilik içinde şiddetin alt başlığı olan erkeğin eşinin rızası dışında cinsel ilişkiye zorlaması pek kötü muamele olarak değerlendirilir ve Türk Ceza Kanunu’nda nitelikli cinsel saldırı suçu kapsamında yer alır. Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün yapmış olduğu bir araştırmaya göre (2010), boşanmış kadınların %17’si eşleri tarafından şiddet gördükleri için evliliklerini sonlandırdıklarını belirtmişlerdir.
Boşanma davasının mali sonuçlarına bakıldığında iki tür tazminat ile karşılaşırız. Bunlar maddi ve manevi tazminattır. Maddi tazminatı, her iki taraf da her durumda talep edebilir ancak kusursuz veya diğer eşe göre daha kusurlu olan ve boşanma nedeniyle maddi zarara uğrayan yani mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen taraf, talep etmesi halinde maddi tazminata hak kazanır. Manevi tazminatı da her iki taraf her durumda talep edebilir. Ancak yine, kusursuz veya diğer eşe göre daha kusurlu olan ve kişilik hakları saldırıya uğrayan yani sağlığı, beden bütünlüğü, onuru, itibarı, özel hayatı ve hürriyeti zedelenen taraf, talep etmesi halinde manevi tazminata hak kazanır.
Boşanma davasının bir diğer mali sonucu ise nafakadır. Nafaka, boşanma davası devam ederken veya boşanma davası sona erdikten sonra aylık olarak ödenmesi gereken yasal bir zorunluluktur. Hâkim, nafaka taleplerinde ilk olarak tarafların sosyal ve ekonomik durum araştırması yapar.
Hâkim, kendiliğinden veya talep üzerine boşanma davası devam ederken evliliği sürecinde yaşadığı hayat kalitesi boşanma yüzünden düşecek eş lehine yani maddi olarak güçsüzlüğe uğrayacak olan tarafa kusurlu olup olmadığına bakmaksızın tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir. Mahkeme, cinsiyet ayrımı yapmadan ve kusur araştırmasında bulunmadan hatta ağır kusurlu olan eş lehine dahi tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir. Yine dava sürecinde 18 yaşını doldurmamış olan müşterek çocuk lehine tedbir nafakası ödenmesi için karar verilir. Tedbir nafakası, boşanma davasının kesinleşmesiyle son bulur.
Hâkim, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek ve geçimini sağlayamayacak olan tarafın diğer eşten daha ağır kusurlu olmaması şartıyla talep etmesi halinde yoksulluk nafakası ödenmesine karar verebilir. Yoksulluk nafakasının takdirinde eşlerin kusur oranı önem arz etmektedir. Yoksulluk nafakası almak isteyen tarafın, nafaka ödeyecek eski eş ile eşit kusurlu veya kusurunun olmaması gerekmektedir. Hâkim tarafından tarafların boşanma nedenleri değerlendirildiğinde yoksulluk nafakası talep eden eşin, diğer taraftan daha ağır kusurlu olması halinde yoksulluk nafakası talebi reddedilir. Yoksulluk nafakası, boşanma davasıyla talep edilebileceği gibi boşanma davası kesinleştikten sonra 1 yıl içinde ayrı bir dava açarak da talep edilebilir. Yoksulluk nafakası, yoksulluk nafakası alan tarafın yeniden evlenmesi veya vefat etmesi halinde kendiliğinden sona erer. Nafaka alan eski eşin, evlenmeden fiili olarak başka birisiyle evliymiş gibi yaşaması, bir işte çalışmaya başlaması ya da ekonomik seviyesi yükselmiş ve yoksulluğu ortadan kalkması gibi durumlarda mahkeme kararıyla yoksulluk nafakası kaldırılabilir. Aksi takdirde şartların devamı halinde yoksulluk nafakası devam eder.
Boşanma davası sürecinde müşterek çocuk lehine verilen tedbir nafakasının, boşanma davası kesinleştikten sonra iştirak nafakası olarak ödenmesine karar verilir. Velayet sahibi olmayan taraf, maddi imkânı oranında müşterek çocuğun bakım ve giderlerine katılmak zorundadır. Müşterek çocuk ergin olmadığı yani 18 yaşını doldurmadığı sürece mahkeme kendiliğinden iştirak nafakası ödenmesine karar verebilir. İştirak nafakasında tarafların kusur durumu önemli değildir. İştirak nafakasının amacı; velayet sahibi olmayan anne veya babanın, müşterek çocuğun eğitim, sağlık, yiyecek, giyecek, ulaşım gibi bakım giderlerine ekonomik gücü oranında maddi olarak katılmasını sağlamaktır. İştirak nafakası, çocuğun ergin olmasıyla yani 18 yaşını doldurmasıyla, evlenmesiyle veya mahkeme kararıyla ergin kılınmasıyla kendiliğinden sona erer. Ancak eğitim durumu devam eden ve eğitimi nedeniyle çalışma hayatı olmayan ve para kazanamayan çocuk ise anne-babasına dava açarak yardım nafakası talep edebilir.
Nafaka alacaklısı, nafaka yükümlüsünün nafaka bedelini ödememesi halinde ilamlı icra takip yoluna başvurabilir ve nafaka yükümlüsünün menkul ve gayrimenkulleri üzerine haciz tesis edilmesini talep edebilir. Nafaka yükümlüsü iş yerinde sigortalı olarak çalışıyorsa almış olduğu maaşın ¼’ üne kadar haciz koydurulabilir. Nafaka alacağı, imtiyazlı yani öncelikli bir alacak olup icra takibi daha sonra başlatılmış olsa dahi hukuken korunmaktadır. Bu nedenle düzenlenen sıra cetvelinde ilk sırada yer alır. Hatta nafaka yükümlüsünün emekli maaşına bile haciz tesis edilebilir. Ayrıca nafaka yükümlüsü, nafaka bedelini ödemezse nafaka alacaklısının şikâyeti üzerine diğer şartların da mevcut olması durumunda 3 aya kadar tazyik hapsine mahkûm edilecektir.
Boşanma davasıyla birlikte veya ayrı bir dava olarak ziynet eşyalarının iadesi davası açılabilir. Evlilik sırasında takılan ziynet eşyaları, tarafların yakınları veya akrabaları tarafından ister erkeğe ister kadına takılsın aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı olarak kabul edilir. Evlendikten sonra ziynet eşyalarının; araba almak, borç ödemek, ev almak gibi benzeri sebeplerle kadın tarafından erkeğe verilmesi durumunda bunun iade edilmemek üzere verildiğini erkeğin ispat etmesi gerekir. Erkek, ziynet eşyalarının geri iade edilmemek üzere aldığını ispat edemezse ziynet eşyalarının aynen veya dava tarihi esas alınarak hesaplanacak bedeli üzerinden iade edilmesi gerekir.
Boşanma davasıyla birlikte veya ayrı bir dava olarak mal paylaşımı davası açılabilir. Mal paylaşımı davası ile tarafların evlilik birliği içinde edinmiş oldukları menkul ve gayrimenkulün ayrılması esasına dayanır. 2002 yılından sonra taraflar evlilikleri sürecinde edinmiş oldukları malları kural olarak yarı yarıya paylaşmaktadır.
Bu kutsal müessese için bir araya gelmiş çiftler, bir gün gelip birbirlerinden ve yaşadıkları durumdan en az zararla kurtulmak isteyebilir. Bu noktada avukat olarak bizlerin işi de hayli zordur. Zira ailenin içerisine dahil olmak, birtakım sırlara vakıf olmak mecburiyetinde kalırız. Bu sebeplerle boşanma davalarını diğer davalardan her zaman ayrı değerlendiririm. Kimse boşanmak için evlenmez muhakkak, ancak bize verilen tek bir hayat var ve geçen zamanın ve yaşanılanların da telafisi yok. Bu yüzden bu konuda iyi düşünüp karar verilmesini her zaman danışanlarımıza ve müvekkillerimize söylemekteyiz.
Av. Şevval ATICI
Yorum Yazın
Facebook Yorum