Turizmin başkenti Antalya’da şu sıralar ‘kira bedellerinin ödenmemesi nedeniyle mağdur olan ev sahipleri’ konusu gündemi işgal ediyor. Bu sorunu iyi anlayabilmek için mevzunun en başına dönmek icab ediyor. Bu yılın başlarında Ukrayna-Rusya savaşının patlak vermesi ile ülkemize, bilhassa da Antalya’ya doğru bir göç başlamıştı. Yaşanan göçün olumsuz yansımalarını günlerdir, aylardır konuşuyoruz. Kent merkezindeki kalabalıklaşma, sahillerdeki yoğunluk, AVM’lerin tıklım tıklım olmasına kadar her yeri saran bir göçmen akını ile karşı karşıya kaldık. ‘Turizm kentiyiz gelecekler tabi para harcayacak ekonomiye can verecekler ne diye veryansın ediyorsunuz’ diyenleri duyar gibiyim. Elbette kazanacağız ancak turizmde alışılagelmiş şekliyle sezon bittiğinde ülkelerine geri dönme durumundan bahsedemeyeceğiz.
Bu akıncılar içgüveysi gibi girdiler aramıza. Onlar artık misafir filan değildi, komşu olarak aramızdaydı. Rus vatandaşı gelmese, Ukraynalı gelmese; Pakistanlısı, Afganistanlısı gelip bu topraklara yerleşecekti. Bunun beraberinde ‘Kalabalıklaşma ve köşe kapmaca sorunu’ ortaya çıktı. ‘Hoşgeldiniz beş gittiniz, şeref verdiniz, buyursunlar, başımızın üstünde yeriniz var’ demeyi seven misafirperver milletimiz neyle karşılaşacağının farkında değildi. Bu davetkâr sözler başımıza dert açtı. Evinde huzur içinde oturan, kirasını düzenli ödeyen Türk vatandaşları kurulu düzeninden, yuvasından oldu.
Ekonomik krizin etkisi ile evine ekmek götürmek için tırmalayan yerli halk, kapı dışına konma tehditi ile karşı karşıya kaldı. Çıkmıyorum dese zorla çıkacak çünkü gözünde dolar, Euro sembolü görünen mülk sahipleri Azrail gibi kapılarına dikildi. Azrail kesilen ev sahipleri krizi fırsata çevirmek için, yıllardır selamını sabahını eksik etmeyen, kirasını geç de olsa ödeyen kiracısına, yabancıları oltaya düşürmek için gözünün yaşına bakmadı, ‘elveda’ dedi. Yeni kiracısı; huyunu, dilini bilmediği, doların ve euronun Türk lirası karşısındaki kur farkı avantajını kullanan, harcama özgürlüğü epey geniş bir yabancı uyruklu oldu. Geldi aldı anahtarı evde oturmaya başladı. 3 ay geçti 5 ay geçti kiracı ortada yok. Kirasını da ödemedi. Nolacak şimdi? Anlaşmayı uzun vadeli ve peşin yapmadığı için önceki kiracıyı mağdur eden mülk sahibi bu kez mağdur oldu. Ev yerinde duruyordu evi kimse götürmedi ama yeni kiracı nasıl bulacaktı?
Türk vatandaşına 15 bine 20 bine kiraya veremezdi. Yeni bir yabancıya verme riskine de giremezdi. Mahkemenin yolunu tutmak zorunda kaldı. Kira bedellerinin ödenmemesi nedeniyle icra müdürlüklerinde başlatılan tahliye talepli icra takiplerinin ve yine icra hukuk mahkemelerinde görülen davalar almış başını gitmiş. Kira sözleşmesi yaptık desen neye yarayacak, kefil de yok. Yabancıdan Türk kefil istese ve kefilin sorumlu tutulacağı bir rakam ve tarih belirlense ortada belki mağduriyet olmayacak ama işin özünde kurnazlık var. Boşuna dememişler, ‘aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz’ diye işte böyle fukara sümüğü gibi ortada kalakalırsın.
Üzücü bir gerçek var ki biz kendi vatandaşımızı kapıya koyduk, yabancının parasına tamah ettik. Madalyonun bir de öbür yüzü var. Yabancıların zengin olanları bizimkilerden daha uyanık çıktı. Adamda para çuvalla olunca ne yapsın kiralamayı, bastı parayı satın aldı daireyi. Peki kendi mi oturdu tabii ki hayır. Kiralık ev arayan vatandaşı müşterisi oldu. Davay davay diyerek ikna etti toprağını. Hemşehri hemşehriyi gurbette……. derler ya o mihvalde bir durum ortaya çıktı. TL karşılığı milyon lira olan eve vatandaşını kiracı yaptı. TL karşılığı 30, 40 bin TL kirayı geçirdi. Ev sahibi kiracıdan birkaç sene boyunca aldığı para ile evin parasını zaten çıkaracaktı. Gel zaman git zaman aynı dine ve aynı ırka mensup kiracı dost kazığı yediğini farkına vardı. Olan yine bizim vatandaşa oldu çünkü mülkü satın alan yabancı oturan Türk vatandaşını çıkardı evsiz bıraktı. Mülkü satan Türk vatandaşı ile önceki kiracı beni evden atamazsın diyerek davalık oldu.
Bir de ‘Dimyata pirince gidelim derken evdeki bulgurdan olmak’ sözü var. Çok güzel bir sözdür. Yüksek kira bedelleri için evlerindeki Türk kiracıları çıkaran ev sahipleri, yabancılardan kiralarını tahsil edemedikleri için evdeki bulgurdan da oldu. Kiracı vatandaşı mağdur eden ev sahipleri mağdur oldu. Daha fazla kira alabilmek için yerli vatandaşları noterden ve icradan gönderdikleri ihbarlarla çıkaranlar şimdi yeniden yerli vatandaşlara ev kiralama telaşına düştü. Bu durum kira bedellerinin aşağı çekilmesine ve müsait daire bulunmasına yaradı ama Türkiye’de uzun zamandır zamlanan mallar, hizmetler eski fiyatlarına dönmez diye bir laf dolaşıyordu. Keyfi artış olmasa da enflasyon farkı görmezden gelinemezdi. Şu an 3-5 bin lira kira bedellerine halkın sesini çıkaramaz hale getirdiler. Bugün maymun gözünü açtığı için 10-15 bin lira kira bedeli ödenmez belki ama kiraların 1000-15000 seviyesine düşmesi de beklenemez.
Çözüm için meselenin köküne de inmek gerekiyor. Halkın sıkça ziyaret ettiği kiralık daire ilanlarının yer aldığı sitelerde yolunacak kaz arayan uyanıklara çözüm bulunması gerekiyor. Öyle ki Denize sıfır manzaralı ultra lüks rezidansta eşyalı diyerek 75 bin liraya ev kiralamaya çalışan Kepez’de bile 1+1 daire için 7 bin liradan kiracı arayanlar var. Akıllarınca biz oltayı attık kim takılırsa diyorlar. Arkadaş rezidansta bile olsa bir daireye 75 bin lira niye verilsin? Kepez’deki ufacık daireye kim gelip oturacak da aydan aya 7 bin lira ödeyecek? Bizim silkelenmemiz gerekiyor. Serengeti, Masaimara gibi oldu ortam. Ortada dolaşan avlar var, avcılar var. Ava giden avlanmış. Bugünler geçip sular durulduğunda sokağa çıkmaya, selam vermeye yüzümüz olsun. Dostluk ve kardeşliğe zeval gelmesin….Sağlıcakla kalın…..
Yorum Yazın
Facebook Yorum