2 ay önce Saadet Partisi (SP) Antalya İl Başkanlığı görevine atanan Mehmet Fatih Tekin, kentteki gazetecilerle ilk toplantısını gerçekleştirdi. Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, yönetim kurulu üyeleri ve ilçe başkanlarıyla birlikte gazetecilerle buluşan Tekin, kentteki sorunlara dikkat çekti. Trafik, toplu ulaşım, zamlı su faturaları, Manavgat suyu, Konaklama Vergisi, falezler, kesintisiz bisiklet yolu, konularına değinen Tekin, bunlarla ilgili sorunların bir an önce çözülmesini istedi. Genel gündem ve kent gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan SP Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç ise, Antalya’nın hak ettiğini alamadığının altını çizdi. İdam cezasının tekrar geri gelmesi gerektiğini belirten Kılıç, HÜDA PAR Genel Başkanı’nın Anayasa’nın 4. maddesiyle ilgili sözlerinin de gündem oluşturmaya yönelik olduğunu dile getirdi.
Antalya’daki trafik sorununun ciddi boyutta olduğunu vurgulayan Saadet Partisi Antalya İl Başkanı Mehmet Fatih Tekin, 2004 yılında Büyükşehir Belediyesi’ne aday çıkardıklarında Antalya’nın en az 100 yıllık kent planının yapılması gerektiğini kaydettiklerini hatırlattı. Kepez’in üstünde yonca kavşağa ihtiyaç olduğunu belirten Tekin, Büyükşehir’i elinde bulunduran muhalefet partisi ile iktidar partisi arasındaki çekişmeden dolayı Uncalı’ya da kavşak yapılamadığını ileri sürdü. Trafik sorunundan vatandaşın mağdur olduğunu vurgulayan Tekin, alt ve üst geçitlerin, köprülerin yapılması gerektiğini dile getirdi. Katlı ve akıllı otopark sayılarının artırılması gerektiğini de ifade eden Tekin, Alanya-Antalya otoyolunun da hızla yapılmasını istedi. Toplu taşıma sorununa da değinen Tekin, bu sorunun da ivedilikle çözülmesi gerektiğinin altını çizdi.
AK Parti ile Büyükşehir Belediyesi’nin su zammı üzerinden atıştıklarını hatırlatan Tekin, “Biz ASAT’ı ziyaret ettiğimizde en büyük giderin elektrik zammı olduğunu söylediler. Elektrik zammı son 2 ayda değil daha önce geldi. Bununla alakalı Belediye’nin indirime gitmesi gerekiyor” dedi. Manavgat suyunun dünyada içilebilen 3 sudan birisi olduğunu da vurgulayan Tekin, Karacaören Barajı’nın değil Manavgat suyunun Antalya’nın ihtiyacı için kullanılması gerektiğini vurguladı.
Konaklama Vergisi’ni merkezi hükümetin kendi tasarrufunda kullandığını belirten Tekin, “Antalya’ya 15 milyon turist geliyor ama bazı yollar çok kötü durumda. Bu yolları gören turistler, Antalya’yı bir dünya kenti olarak görmüyor” açıklamasında bulundu.
Falezlere de dikkat çeken Tekin, “Jeofizik Mühendisleri Odası falezlerin üzerine yapı yapmanın riskli olduğunu açıklamıştı. Bir emniyet alanı oluşturularak falezlere yakın yerlerde inşaat yapılmamalı. Biz bunu söylerken, falezlerin bir bölümü 7 Eylül’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla kesin korunacak hassas alan olmaktan çıkarıldı. Bu trajik bir durum” şeklinde konuştu.
Avrupa’nın birçok yerinde ulaşımın bisikletle ve elektrikli araçlarla sağlandığını belirten Tekin, Antalya’da trafik sorunu çözülerek kesintisiz bisiklet yolları yapılması gerektiğini söyledi.
Antalyaspor ve Alanyaspor’un kentin markası olduğunu kaydeden Tekin, gelir kaynakları oluşturulmasını istedi. Antalyaspor için turistlerden belli miktarda bedel alınması önerisinde bulunan Tekin, bu takımlara gelir kapısı oluşturmanın önemli olduğunu kaydetti.
Milli görüş belediyeciliğiyle tanışmayan tarım ve turizmin başkenti konumundaki Antalya’nın hak ettiği değerde olmadığını belirten Tekin, “İstanbul, Ankara, Kayseri ve Sivas’a gittiğinizde Milli Görüş belediyeciliğinin imzasını görüyorsunuz. İleriki zamanda milli görüş belediyeciliğini Antalyamızda görmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Sözlerine İsrail tarafından öldürülen Ayşenur Ezgi Eygi olayı ile başlayan Kılıç, “İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da Filistin için sivil bir eyleme katılan ve Siyonist askerler tarafından şehit edilen Ayşenur Ezgi Eygi’nin Didim’deki cenazesine katıldık” diyerek bu olayın bile sadece Filistin halkının değil, tüm dünyanın nasıl bir tehdit altında olduğunu gösterdiğini söyledi. İsrail’in tüm insanlığı tehdit ettiğinin altını çizen Kılıç, “İsrail çocuk, kadın, hasta, yaşlı demeksizin binlerce insanı öldürmüş, evlerinden ve topraklarından etmiş, okulları, hastaneleri, ibadethaneleri bombalamış bir soykırım devletidir. Biz Saadet Partisi olarak aylardır İsrail ile ülkemiz arasındaki ticari, lojistik, diplomatik tüm ilişkilerin kesilmesi için mücadele veriyoruz” diye konuştu.
Diyarbakır’da kaybolduktan günler sonra cesedi bulunan Narin Güran konusuna da değinen Kılıç, “Yüreğimiz yanıyor. Hiçbir gerekçe masum bir çocuğun katledilmesini haklı kılamaz. Narin evladımızın katledildiği bu acı olay bir ibret vesikası olmalı ve gerekli caydırıcı önlemler alınmalı. Bu önlemlerden biriside çerçevesi net bir şekilde belirlenmiş idam cezasının tekrar yasalaştırılmasıdır. Bununla birlikte toplumu bilinçlendirecek suçu doğuran sosyolojik temelleri ortadan kaldıracak kapsamlı politikalarında hayata geçirilmesi zorunlu” dedi.
Hangi suçlar için idam cezasının getirilmesini istedikleri sorulan Kılıç, “Bu işin uzmanları oturup bu konu üzerinde çalışsınlar. Temel hak ve hürriyetler konusunda idam cezası olmaz. İnsanlar diledikleri şekilde yaşamak, inanmak, inançlarını yaymak gibi haklara sahiptir ama idam cezasının olmaması adeta suç işlemeye teşvik eder mahiyette olmamalı. 8 yaşındaki Narin’i katlediyorsunuz, hangi maksatla olursa olsun böyle bir hak kimseye verilmemiştir. Bunun cezasının mutlaka idam olması lazım. Bir trafik kazasında kurban gitmiştir, bunu da idam edelim demiyorum ama çerçevesi iyi çizilmek şartıyla ehil insanlar detaylandırmalı. Durup dururken şiddeti kabul etmemiz mümkün değil. Gereksiz yere çocuklarımıza, kadınlarımıza, erkeklerimize, yaşlılarımıza yapılan şiddet varsa, bu da idamı gerektiriyorsa bunlar için idam cezasının geri getirilmesi bence makul” şeklinde cevap verdi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun Anayasa’nın 4. Maddesiyle ilgili söylediği "Ahmağa anlatır gibi söyleyeyim 4’üncü madde olmasın istiyoruz" ifadelerinin gündem oluşturmaya yönelik olduğunu dile getiren Kılıç, “Anayasa değişikliği isteniyor ve bekleniyor. Elbette Anayasa değişikliği yapılmalı ama bu değişiklik bir takım hak ve özgürlüklerin sağlanması için olmalı. Birisinin Cumhurbaşkanlığı’nı uzatacak bir ortamda yapılması çok doğru değil. Şimdiye kadar Anayasamızın ilk 4 maddesi değişmemiş, değiştirilememiştir. Allah yapısı değildir tabii ki, değişmez diye bir şart yok ama bunun çerçevesi iyi çizilir, açıklığa kavuşturulursa, değiştirelim de ne getirelim, ne koyalım?” şeklinde konuştu.
AK Parti iktidarını eleştirerek Türkiye’nin en önemli sorununun ekonomi olduğuna değinen Kılıç, şöyle konuştu:
“Ülkemiz beceriksiz, basiretsiz bir yönetimin neticesinde üreten ülke olmaktan çıkmış, üretmeyen ülke konumuna düşürülmüştür. Aslında yapılması gereken israfı durdurmak, yolsuzluklarla mücadele etmek, üretim seferberliği başlatmak. Borç, faiz ve yanlış vergi politikalarıyla bu ekonomik dar boğazdan çıkılması mümkün değil. Son 7 ayda merkezi bütçeden ödenen faiz 667 milyar Türk Lirası olmuş, kısa vadeli borç stoku 180 milyar dolara çıkmış, Merkez Bankası kaynaklarına göre dış borç 506 milyar dolara yükselmiştir. 2024 yılında merkezi bütçeden ödenecek faiz 1 trilyon 254 milyar Türk Lirası, bütçe açığı 2 trilyon 654 milyar Türk Lirası. Bunun anlamı yeni borçlar, yeni vergiler ve artan yeni faiz ödemeleridir. Bu, vatandaşımıza yapılmış en büyük zulümdür. Bu sorunlar yeni vergi politikalarıyla, yeni borçlanmalarla ve borç faiz politikalarıyla çözülemez.”
Tarımda girdi maliyetlerinin çok yüksek olduğunu, süt ve et üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması gerektiğini kaydeden Kılıç, “Son yıllarda tarım ve hayvancılık sektöründe üretici, artan maliyetler altında ezilmekte. Yem, gübre, enerji gibi temel girdilerin fiyatları sürekli yükselirken, çiftçinin eline geçen kazanç her geçen yıl azalmakta. Bu maliyet artışı, üreticiyi tarımdan uzaklaştırmakta, köyler boşalmakta ve üretim hızla düşmekte. Bu gidişat, ithalatı artırırken, ülkemizin dışa bağımlılığı her geçen gün büyümekte. Üretici para kazanamaz hale geldiğinde, tarımın ve hayvancılığın sürdürülebilirliği tehlikeye girer” uyarısında bulundu. Özellikle süt ve et üretiminde yaşanan sıkıntıların, Türkiye’nin gıda güvenliği açısından kritik bir hâle geldiğini söyleyen Kılıç, “Eğer süt sektörünün sorunlarını çözemezseniz, kısa vadede besilik hayvan sorununu da çözemezsiniz. Süt sorununu çözemediğiniz takdirde, damızlık ihtiyacını karşılamanız mümkün olmaz ve her iki sorunu birlikte çözemezseniz, kırmızı et ihtiyacını sürdürülebilir hale getiremezsiniz. Bunun neticesinde kırsalı tamamen boşaltarak, yabancı hayvancılığa hizmet etmek zorunda kalırsınız” ifadelerini kullandı.
Çözüm önerisini de dile getiren Kılıç, “Eğer bu ülkede et ve sütte dışa bağımlılığı istemiyorsak, zincirin ilk ve en önemli halkası olan süt üreticilerinin emeğini korumalıyız. Onları sektörü tekelinde bulunduranların kucağına atmadan, özellikle küçük aile işletmelerini desteklemeli ve 1 litre süt fiyatını en az 1.5 kilogram süt yemine endeksli bir hale getirmelisiniz. Bu, sürdürülebilir hayvancılığın en temel adımıdır. Küçük ve aile işletmelerini göz ardı etmemeli, teşviklerde onlara öncelik tanımalıyız. Yağlı tohumlarda, özellikle yem üretiminde kullanılan soya ve aspir gibi ürünlerde dışa bağımlılığı azaltacak, hatta tamamen ortadan kaldıracak adımlar acilen atılmalı. Yerli ve milli hayvan katkı maddelerinin üretimini öncelemek de bir diğer önemli adımdır. Eğer ekonomik ve verimli et üretmek istiyorsak, meraya dayalı hayvancılığa ağırlık vermek zorundayız. Bu adımlarla hem süt hem de et üretiminde dışa bağımlılığı ortadan kaldırabilir, kırsaldaki yaşamı ve üretimi sürdürülebilir hale getirebiliriz” açıklamasında bulundu.
Alanya-Antalya otoyolunun neden başlamadığını soran Kılıç, “16 Aralık 2023 tarihinde ihalesi yapılan Alanya-Antalya Otoyolu'nun yapımına neden hâlâ başlanmadığını merak ediyoruz. Antalya ve Alanya arasındaki ulaşımı rahatlatacak, bölgenin can damarı olan bu otoyolun yapımı, Antalya'nın kalkınması için kritik öneme sahiptir. Bu gecikme, yalnızca ekonomik açıdan değil, aynı zamanda bölgenin turizm ve ticaret potansiyelini de olumsuz etkilemekte. Yetkililere çağrımız, bu projeyi sürüncemede bırakmadan, bir an önce çalışmalara başlamaları. Antalya'nın gelişimi için bu yol elzemdir” dedi.
“Manavgat suyu gibi temiz ve menba niteliğinde bir kaynaktan su getirmek mümkünken, Isparta’nın atık sularını barındıran Karacaören Barajı’ndan su getirme projesi kabul edilemez. Antalya halkına, Karacaören Barajı'nın kirli sularının arıtılarak dahi olsa içirilmesine karşı çıkıyoruz” diyen Kılıç, iktidara seslenerek, “Bu projeden derhal vazgeçilmeli. DSİ'ye talimat verilmeli ve Manavgat suyunun Antalya’ya getirilmesi sağlanmalı. Halkımızın temiz su hakkı göz ardı edilmemeli. Antalya'ya temiz su sağlamak bir zorunluluk” ifadelerini kullandı.
Yapıldıktan kısa bir süre sonra atıl kalan EXPO 2016 alanına da değinen Kılıç, “Yaklaşık 2,5 milyar dolar harcanarak 1008 dönüm arazi üzerine kurulan EXPO alanı, maalesef atıl bir durumda bekliyor. Tarımın başkenti olan Antalyamız için bu alanı değerlendirme zamanı geldi. Gelin, EXPO alanını dünyanın en büyük Uluslararası Tarım Enstitüsü'ne dönüştürelim. Bu adımla birlikte tarım turizmini başlatarak Antalya’ya ve ülkemize büyük bir iyilik yapalım. Türkiye'nin tarımda ve turizmde lider olma potansiyelini bu proje ile harekete geçirebiliriz. Antalya'nın ve tarımın geleceği için bu fırsat kaçırılmamalı” diye konuştu.
Antalya’da yenilenebilir enerjiye olan ihtiyacı ve bu alandaki yatırımları desteklemekle birlikte yayla ve mera alanlarının GES’e kurban edilmesine karşı olduklarını belirten Kılıç, “Güneş Enerji Santralleri (GES) gibi çevreci projeler, yanlış yer seçimiyle doğaya ve yerel hayata zarar verme riski taşıyor. Şu an planlanan GES projeleri, Antalya’nın meraları ve yaylaları üzerinde inşa edilmek isteniyor. Bu bölgeler özellikle Elmalı ve Korkuteli, yalnızca doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda yüzyıllardır süregelen yaylacılık faaliyetleri ve hayvancılık için hayati öneme sahip. Eğer bu projeler yanlış yerde hayata geçirilirse, yaylacılığı ve meracılığı bitirme tehlikesiyle karşı karşıyayız” dedi.
Yorum Yazın