Antalya Kent Konseyi ve Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi işbirliğinde 23-24 Kasım tarihlerinde düzenlenen “Kent Kimliği Bağlamında Mimarlık, Planlama ve Tasarım” konulu sempozyuma Antalya’nın efsane başkanı Selahattin Tonguç’un konuşması damga vurdu. Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’ndaki sempozyumun ikinci günü düzenlenen “Kentsel Tasarım, Planlama ve Kent Kimliği” konulu ikinci oturumu, Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Prof. Dr. Ziya Gençel yönetti. 1973-1980 yılları arasında Antalya Belediye Başkanlığı yapan Avukat Selahattin Tonguç “Son 60 yıllık Süreçte Antalya’da İmar Çalışmaları” konulu konuşma yaptı.
‘ANTALYA’YI BETON OLMAKTAN KURTARAMADIK’
Antalya’da 1970’li yılların fotoğrafını çeken Tonguç, evlere haftada 1-2 gün su verildiğini, ulaşımın bisiklet, motosiklet, at arabalarıyla sağlandığını, imar planlama çalışmalarının yeterli olmadığını, kısaca Antalya’nın büyük bir köy olduğunu anlattı. Belediye başkanlığına aday olduğunda kazanmaya yönelik kimsenin inancı olmadığını hatırlatan Tonguç, çalışma arkadaşlarıyla yaptıkları ilk çalışmanın Antalya için ortaya bir vizyon koymak olduğunu vurguladı. Kent için ‘turizm-kültür-tarım’ sacayağını belirlediklerini ifade eden Tonguç, bu perspektif çerçevesinde ‘sazlı-sözlü’ seçim propagandasına başladıklarını ve beklenmedik bir şekilde seçimleri kazandıklarını söyledi. 12 Eylül’ün en çok zarar verdiği kentin Antalya olduğunu ifade eden Tonguç, “Çok katlı binaları Antalya’ya 12 Eylül’den sonra askerler getirdi. Antalya’yı beton olmaktan kurtaramadık” dedi.
Belediye başkanı seçildiklerinde belediyenin bütçesinin 20 katı borcu olduğunu, işçilerin aylardır maaş alamadıklarını gördüklerini dile getiren Tonguç, “Kucağımızda kocaman bir sorun bulduk. Turizm Bakanlığı o dönemde Antalya’da turizm projesi başlatıyordu. Ancak Antalya’nın denize açılan penceresi devasa bir otel blokuyla kapanacaktı. Biz ‘Penceremizi kapattırmayacağız’ dedik. Bakan İhsan Kırımlı ile karşı karşıya geldik. Antalya’da bugün bütün plajların yapılmasında ve ücretsiz olmasında mahkemenin verdiği bir karar çok önemli. Bütün planlamaları bu karar doğrultusunda yaptık. Özel İdare binasına görevde olduğumuz sürede karşı çıktık, ruhsat vermedik. Yapıldı ama kolonları patladı, birçok insan orada can kaygısıyla yaşadı. Vilayet buna göz yumdu sonra da yıkıldı. Vali Konağı inşaatında da benzer sorunlar yaşadık. Biz başka alanda yapılmasını önerdik, vali kabul etmedi. Mühürlemeye gittik, polis karşımıza dikildi, biz izin vermeyince de bakanlık resen onay verdi” dedi.
‘MECLİSTEKİ İLK KARAR: ATATÜRK PARKI’
Kaleiçi’nin planlı korunmasına yönelik çalışmaları da anlatan Tonguç, kentin su ihtiyacının karşılanması için önemli adımlar attıklarını vurguladı. Atatürk Parkı alanının planlanması ve kamulaştırılması için verdikleri mücadeleleri de anlatan Tonguç, şunları söyledi: “Haşim İşcan, Atatürk Parkı’nı halkın denizle bağlantısının kapanmaması için düşünmüş. Biz göreve gelince 400 dönümlük bu alanın imara açıldığını ve gideceğini gördük. Park yapmak için hemen çalışma başlattık. Belediyenin ilk meclis toplantımızda aldığımız ilk karar Atatürk Parkı’dır. 3 bakanı yemeğe götürdüm, 3 maaşımı verdim. Bu alanın kamulaştırması için 30 milyon lira yeterliydi ancak ben 100 milyon lira buldum ve bakanlığa alanın kamulaştırılması için verdim. Bakana ‘70 milyon lirayı da bonus olarak kullanın’ dedim.”
Yaptıkları planlama çalışmalarında nasıl bir anlayışla hareket ettiklerine ilişkin de bilgi veren Tonguç, “Seçildiğimizde ‘Antalya’da yaşamayan, kentin havasını solumayan plan yapamaz. Antalya’dan birileri, Antalya’da ve Antalya’nın planlarını yapacak’ dedik. Bu doğrultuda belediyenin dışında Bahçelievler’de bir binada Antalya’nın planlarını yaptık. Bu binaya benim ve teknik ekip dışında hiç kimse giremezdi ve önüne koyduğumuz zabıtayı da her gün değiştiriyorduk ki yaptığımız planlama çalışmaları engellenmesin. Türkiye’de planlama konusunda örnek çalışmalar yaptık, çevreyi, suları, yeraltı ve yerüstü kaynakları, denizleri koruyacak önemli adımlar attık. Gecekondulaşmaya karşı ilk getirdiğimiz şart, ‘Biz buraya yol geçirip, size su ve elektrik getireceğiz’ diyerek halkı ikna ettik. Türkiye’ye örnek toplu konut idaresini kurduk. 6 bin 800 civarında konutun yer aldığı Antkoop böyle oluştu. Memurlar 12 Eylül’den sonra 9 bin liraya ev sahibi oldu.”
TONGUÇ’UN ‘KAPTAN KUSTO’ MACERASI
Tonguç, ‘Kaptan Kusto’ olarak bilinen ünlü Fransız okyanus uzmanı ve sinema yönetmeni Jacques-Yves Cousteau ile tanışma macerasını da şu sözlerle anlattı: “Bir gün vali bey ile birlikte oturuyorduk. Bakan telefon etti. Bakan Vali beye Kaptan Cousteau’nun Antalya’ya bir araştırma için geleceğini ancak kesinlikle rahatsız edilmemesi gerektiğini bildirdi. Ben de Kaptan Cousteau ile bir projem için görüşmem gerektiğini söyledi ancak vali bey, ‘Gidersen seni tutuklatırım’ dedi. Buna rağmen gittim, Sıçan Adası açıklarında gemideydi, korumalar bize silah doğrulttu, gürültü kopunca Kaptan Cousteau çıktı ve bizi görünce gemiye aldı. Antalya’nın denizlerinin korunması için anlattığımız projeyi duyunca çok heyecanlandı ve ‘Ben 20 yıldır denizlerde araştırma yapıyorum ilk kez bir idareci bana bir proje getirdi, yarına bir brifing hazırlayın belediyeye geleceğim’ dedi. Sonraki gün geldi ve biz de projemizi anlattık, destek vereceğini söyledi. Bizi Fransa’ya davet etti. Daha sonra Kaptan Cousteau’nun önerisiyle Antalya’da 300 bilim insanının katılımıyla sempozyum düzenledik.”
‘İNDİR-KALDIR’ KARARLARI
Aynı oturumda “1975’ten Günümüze Antalya’nın Planlama Süreci” konulu konuşma yapan Şehir Plancısı Orhan Ermergen, Antalya’da 1970’li yıllarda doğru planlama yapıldığını, 1980 askeri darbesine kadar Lara’nın imara açılmadığını, sonrasında yoğun yapılaşma olduğunu ve 100 metrelik koruma bandının da yok edildiğini söyledi. Ermergen, meclislerde ‘indir-kaldır’ kararıyla Antalya’nın tahrip edildiğini savundu. Antalya Büyükşehir Belediyesi Kent Estetiği Daire Başkanı Şehir Plancısı Barış Soykam aynı oturumda, “Planlamanın Kent Kimliğine Etkileri” konusunda konuştu. İstanbul ve Antalya’daki planlama örneklerini anlatan Soykam da Antalya’nın aldığı en büyük darbenin meclislerde yanlış inip kalkan parmaklar olduğunu savundu. Çevre, Şehircilik ve İlkim Değişikliği Bakanlığı’ndan Yüksek Şehir Plancısı M. Nazım Özer ise “Kentsel Tasarımda Kent Kimliği Üzerine Söylem ve Eylem” sunumu yaptı. Türkiye’nin kentsel tasarım konusunda henüz deneyim aşamasında olduğunu kaydeden Özer, yaratıcılık isteyen bu sürecin de yavaş işlediğine işaret etti.
‘ROMAN GİBİYDİ, FAYDALANACAĞIMIZ ÇOK ŞEY VAR’
“Mimarlık ve Kent Kimliği” başlıklı üçüncü oturum İbrahim Bakır moderatörlüğünde yapıldı. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu eski Müdürü Mimar H. Bülent Baykal, “Geçmişin Tanıkları” konulu konuşmasında, eski Başkan Tonguç’un konuşmasına ve tecrübesine dikkat çekerek, “Roman gibiydi. Faydalanacağımız çok şey var” dedi. Dünyanın 7 harikasını soran ve 2’sinin Türkiye’de olduğunu belirten Baykal, ülkenin kültürel varlık konusundaki zenginliğine işaret etti. Dünya Miras Listesi’nde Türkiye’nin 19 eseri olduğunu hatırlatan Baykal, bu sayının az olduğunu savundu, iyi bir senaryoyla Aspendos Tiyatrosu ve su kemerlerinin ayrı ayrı bu listeye kazandırılabileceğini vurguladı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne UNESCO ile ilgili bir birim kurulması çağrısında bulunan Baykal, Antalya’da kamusal alanların arttırılması gerektiğini ifade ederek, İnci Sineması, Balıkpazarı Burcu, Yenikapı Hamamı, Atatürk Ortaokulu’nun çok kolay kamulaştırılabileceğini söyledi.
Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemal R. Kavas “Bağlamsal Veri Olarak Kent Kimliği ve Mimari Tasarım” konulu konuşmasında, Özcan Kırmızıoğlu’nun Elbirlik Apartmanı, Turgut Cansever’in Karakaş Camisi ve Cengiz Bektaş’ın Olbia Sosyal Özeği örnekleriyle değerlendirmeler yaptı. Yüksek Mimar A. Mucip Ürger, “Kentsel Mekânın Estetiği ve Kimlik: Nesneden Deneyime” konuşmasında, yaptıkları Konyaaltı Sahil Projesi’ni anlattı. Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık Bölümü Öğretim Görevlisi A. Hikmet Başaytaç, “Kamusal Alanda Mekân Kurgusu ve Kimlik” konulu konuşmasında, Antalya’nın ileriki dönemlerde kamusal alan sorunu yaşayacağı konusunda uyardı.
‘YAMANSAZ’DA BİNALAR HER AN DANS EDEBİLİR’
Sempozyumun son oturumunda “Kent Kimliği ve Peyzajı” ele alındı. Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden Prof. Dr. Reyhan Erdoğan’ın yönettiği oturumda Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden Prof. Dr. Meryem Atik “Kent Peyzajı, Estetik ve Antalya” konulu sunum yaptı. Kent dokularına ilişkin dünya örnekleri sunan Atik, Antalya’nın tarihi ve doğal dokusuyla hala şanslı bir kent olduğunu kaydetti. Yamansaz Sulak Alanı ile ilgili de çarpıcı değerlendirmeler yapan Atik, “Yamansaz şu anda binalarla doldu ama altı su. Binalar her an dans edebilir. Kentlerin doğal varlıklarını ne kadar korursanız ve çeşitli kılarsanız o kadar dirençli kılarsınız” dedi.
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nden Peyzaj Mimarı Ezgi Öz, “Kent Kimliğinde Park ve Rekreasyon Alanlarının Yeri” konulu sunumunda, yaptıkları çalışmaları anlattı. Öz, Kaleiçi’nde yanan bir binayı Altın Portakal Müzesi yapmak için restore ettiklerini açıkladı. Antalya Bilim Üniversitesi Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Buket Şenoğlu ise “Antalya’da Tarihi ve Kültürel Alanların Kent Kimliğindeki Yeri” konulu sunum yaptı. Kapitalizmin kentleşme üzerine etkilerine değinen Şenoğlu, Yivli Minare ve çevresi, Has Bahçe, Bizans, Selçuklu ve Cumhuriyet dönemi yapılarını anlattı. Şenoğlu, Mehmet Aksoy’un “İşçi ve Çocuğu”, Kuzgun Acar’ın “El” ve Hüseyin Gezer’in “Ulusal Yükseliş Anıtı” olmak üzere 3 heykel ve anıtın Antalya’da iz bıraktığını vurguladı.
Antalya Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt, sempozyum konuşmacılarına birer belge vererek teşekkür ederken, kurumları sempozyumun sonuçlarından faydalanmaya davet etti.
Yorum Yazın