Kumluca ve Finike ilçelerinde yaşanan sel nedeniyle 100 konut, 920 iş yeri, 497 araç ve 12 bin 500 dönüm seranın hasar gördüğü açıklanırken, Mimarlar Odası Antalya Şubesi, Antalya’nın Kumluca ve Finike ilçelerinde meydana gelen sel felaketiyle ilgili yazılı açıklama yaptı. Türkiye’nin birçok bölgesinde meydana gelen sel felaketlerinde olduğu gibi Antalya’nın Kumluca ve Finike ilçelerinde de büyük maddi zararın yaşandığının belirtildiği açıklamada, “Felakette bir kişinin yaşamını yitirdiğini üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız.” Yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Selden zarar gören vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Doğal bir olay olan yağmurların, ülkemizde ranta dayanan, bilim dışı imar politikaları ve rant amaçlı yok edilen orman alanlarının, sonuçta nasıl bir felakete dönüştüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Rantı değil, bilimi ön planda tutan çağdaş kentlerde sadece yolları yıkayan yağışlar, ülkemizde büyükşehirlerden, en küçük yerleşim alanlarına kadar tüm yaşam alanlarımızı afet bölgesine dönüştürmekte, can ve ciddi ölçüde mal kaybına ve dolayısıyla büyük maddi zararlara neden olmaktadır” denildi.
‘RANTA DAYALI PLANSIZ VE ÇARPIK KENTLEŞME’
Bilimi dışlayan, ranta dayalı plansız ve çarpık kentleşmeye işaret edilen açıklamada, “Yetkililerce yapılan açıklamalarla sorumluluk yine doğaya yüklenmemeli, sermayenin rant beklentileri ile neden olduğu küresel ısınmanın getirdiği iklim değişikliği sonucu olan yoğun yağış gerekçe gösterilmemelidir. Her kuvvetli yağış sonucu benzer manzarayla karşı karşıya kalınıyorsa, felaketi sadece yağış miktarı ile açıklamak doğru ve gerçekçi değildir. İklim değişikliğiyle birlikte daha sık ve yakın aralıklarla yaşanan bu gibi doğa olayları karşısında gerekli önlemler alınmadığı sürece, çok daha acı sonuçlarla karşı karşıya kalacağımızın bilinmesinde yarar görülmektedir. Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliği bir gerçektir. Ancak yaşanan sel afetlerini, küresel ısınma ve iklim değişikliği ile açıklamak yeterli değildir. Yaşanan sel afetlerinin temel nedenleri, iklim değişikliği yanında, bilimi dışlayan ranta dayalı plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri ve doğayı rant alanları olarak görmesinin bir sonucudur” ifadeleri yer aldı.
‘EN BÜYÜK KAYIPLAR DEPREM VE SELLERDE’
Türkiye’de yaşanan sel afetlerinin depremlerden sonra en büyük kayıplara neden olan afetler olduğunun da vurgulandığı açıklamada, şöyle denildi: “Doğa döngüsü içinde meydana gelen doğa olaylarının afete dönüşmesi, insanın doğa ve doğal denge üzerine yaptığı müdahalelerin sonucudur. Yerleşim yerlerinin jeolojik yapısı, topoğrafyası ve iklimiyle uyumlu kentleşme olmaması ve geçmişte yaşanan tecrübelerden ders alınarak yerleşim yerleri için bir afet risk yönetimi plan ve stratejisinin oluşturulmaması, bu gibi afete neden olan felaketlerle karşılaşılması kaçınılmazdır. Yerleşim yerlerinin özelliklerinin doğurabileceği tehlikelere karşı bilimin ve tekniğin imkanları doğrultusunda gerekli önlemleri almak mümkündür. Yerleşim yerlerinin riskleri belirlenerek önlenmesi ve zararlarının en aza indirilmesi çalışmalarına öncelik vermek afet yönetiminin temeli sayılmasına karşın, ülkemizde hakim olan anlayış, afet sonrası kriz yönetimi ve yardımlar ile zarar görenlerin yanındayız, yaraları saracağız, sorunları çözeceğiz vb. gibi basın açıklamalarıyla sınırlı kalmaktadır.”
NELER YAPILABİLECEĞİ SIRALANDI
Neler yapılabileceğini ve beklentilerini sıralayan Mimarlar Odası Antalya Şubesi, şu önerilerde bulundu: “Yapılması gereken, sadece afete maruz kalan yerleşim yerleri değil, tüm yerleşim yerleri ile ilgili sağlıklı altyapı politikaları geliştirilerek, akılcı yatırımlarla bir an önce uygulanmalıdır. Bu konuda üniversitelerin, ilgili meslek odalarının ve konunun uzmanlarının bilgi ve birikimine başvurulmalı, merkezi ve yerel yönetimler görevlerini yerine getirmeli, önlem alması gereken merciler harekete geçerek altyapı yatırımlarını kamusal yarar doğrultusunda toplumun hizmetine sunmalıdır. Ülkemiz son yıllarda afet üstüne afet yaşamaktadır. Yaşadıklarımız doğa ile barışık olmayan politikaların acı sonuçlarından başka bir şey değildir. Doğayla inatlaşarak atılan her adım karşımıza afet olarak çıkmaktadır. Daha büyük afetler yaşanmaması için bugüne kadar sürdürülen ranta dayalı kentleşme anlayışı ve politikaları terkedilmeli, yeterli altyapılı ve doğayla barışık kentler inşa edilmelidir. Kent yönetimleri, belediye imkânlarını rant ve siyasi çıkarlar için değil, kentin ihtiyaçları için kullanmalıdır. Mimarlar Odası olarak, bilimi yok sayan anlayışın can ve mal güvenliğini tehdit ettiğini bir kez daha hatırlatarak, yerel ve merkezi tüm yöneticileri kentleşmeden imara, yapılaşmadan afet sonrası planlamaya, yapı denetimden kentsel altyapıya kadar her alanda, üniversiteler ve ilgili meslek odalarını dışlamak yerine birlikte çalışarak, bilimin ve tekniğin yol göstericiliğinde, afet zararlarının yaşanmadığı, sağlıklı, yaşanabilir yerleşimler oluşturmaları, kentlerimiz ve kentlilerimiz adına beklentimizdir.”
Yorum Yazın