Ruhsat işlemi askıya alınsın
GÜNDEMKahramanmaraş depremlerinin yıldönümünde konuşan Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı, “Temel zemin etütlerini yerinde denetim yapacak yeterli sayı ve yetkinlikte jeoloji mühendisi istihdamı olmayan belediyelerde ruhsat verme işlemi, personel sayısını tamamlayana kadar askıya alınmalı” dedi.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Antalya Şubesi tarafından Yönetim Kurulu üyelerinin katılımıyla 6 Şubat depremlerinin yıl dönümü nedeniyle basın açıklaması yapıldı. Şube Başkanı Mustafa Karancı, geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremlerin 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde olduğuna işaret ederek, “Bu iki büyük deprem başta Kahramanmaraş ve Hatay olmak üzere Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa ve Elazığ olmak üzere 11 ilimizi etkiledi. 10 ilimizde 3 ay süreyle olağanüstü hal ve hayatını kaybedenler için 7 gün, ulusal yas ilan edilmesine karar verildi. Deprem bölgesi için, acil durumlarda uluslararası kuruluş ve ülkelerden yardım çağrılarını kapsayan en yüksek acil durum olan 4. seviye alarm ilan edilirken bir çok farklı ülkeden gelen ekipler arama kurtarma çalışmalarına dahil oldu. Depremler sonucunda Türkiye'de resmi rakamlara göre en az 50 bin 783 kişi hayatını kaybetti, toplam 122 binden fazla insanımız ise yaralandı. Türkiye'de birçok tarihi yapı da dahil 35 binden fazla bina yıkıldı ve 300 bine yakın bina ağır hasar aldı. Afet sonrası 2 milyondan fazla kişi barınma sorunu yaşarken en az 5 milyon kişi farklı bölgelere göç etmek zorunda kaldı” diye hatırlatmada bulundu.
“MARMARA DEPREMİNİN 5 KATI BÜYÜKLÜĞÜNDE”
Kamuoyuna yansıyan 2023 yılı Meclis Deprem Araştırma Komisyonu'nun raporuna göre depremin toplam maliyetinin Türkiye'de 104 milyar dolar olduğunu belirten Karancı, “Bu yönü ile 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri ve 20 Şubat Hatay Depreminin yaratmış olduğu toplam maliyet ne yazık ki 17 Ağustos Marmara Depreminin yaklaşık 5 katı büyüklüğündedir” diye konuştu.
“HAZIRLADIĞIMIZ RAPORLARA CEVAP VERİLMEDİ”
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Genel Merkezinin, 2020 yılı Ekim ayında İzmir’de meydana gelen depremin ardından can ve mal kayıplarını da dikkate alarak kendi alanında yetkin çok sayıda bilim insanının da içinde yer aldığı "Deprem Danışma Kurulu" oluşturduğunu hatırlatan Karancı, şunları dile getirdi:
“Odamız Deprem Danışma Kurulu’nun yaptığı toplantı ve değerlendirmeler sonucunda; ülkemiz deprem gerçeğinin topluma ve ilgililere doğru anlatılması, kentlerimiz için birer tehlike kaynağı olan fayların konumu ile hangi yerleşim birimlerini doğrudan etkilediğini de dikkate alarak, Kahramanmaraş ve Hatay illerinin de olduğu 18 kente ait raporlarını 2021 yılı ilk yarısında tamamladılar. Bu raporlar Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, TBMM’de grubu bulunan 5 siyasi partinin genel başkanı, ilgili bakanlıklar, belediye başkanları ve kentlerin tüm milletvekillerine gönderdi. Uyarı niteliğinde ve olası bir depremin sonuçlarına dair çerçeve çizen, 400’e yakın isme gönderilen bu raporlara bir yetkili dahi yanıt vermemiştir.”
“HERKES BİLİYORDU”
Bu kapsamda “İl merkezinin 10-11 km kadar güneyinden geçen Doğu Anadolu Fayının Pazarcık ya da Türkoğlu segmenti 1513 yılından bu yana yıkıcı deprem üretmemiş, 7.4 büyüklüğüne varacak bir deprem üretme kapasitesine sahip bir faydır ve Türkiye’nin üzerinde deprem beklentisi olan önemli sismik boşlularından biridir” ifadesinin yer aldığı “Fay Üzerinde Yaşayan Kentlerimiz-Kahramaraş Raporu”nun da yayımlanarak ilgililere üst yazı ile gönderildiğini belirten Karancı, “Depremden yaklaşık 2 yıl önce 2 Mart 2021 tarihinde yayınlanan ve geri dönüşün olmadığı 11 sayfalık bu rapor ile depremin zamanı ve büyüklüğü hariç olacağı öngörülüyordu ve bunu ‘Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır’ ibaresini de ekleyerek imar affı çıkarmış olan devlet yönetim kademelerindeki herkes biliyordu” şeklinde konuştu.
“BAHANEDEN ÖTE ANLAM İFADE ETMİYOR”
6 Şubat depremlerinin ardından haftalar boyunca Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın jeolojik, jeomorfolojik ve tektonik yapısı gereği depremselliği, fay hatları, levha hareketleri, zeminin öneminin enine boyuna irdelendiğine işaret eden Karancı, şunları dile getirdi:
“Odamız konuyla ilgili yapılması gerekenleri, yıkımın nedenlerini tüm açıklığıyla ortaya koymuştur. Ne var ki depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen konu kamuoyunda ‘Asrın Felaketi’ olarak hafızalara yerleşmiştir. Yakın tarihimizin en yıkıcı depremlerinden olan 17 Ağustos Marmara Depreminin üzerinden yaklaşık 24 yıl, 6 Şubat depremlerinin üzerinden ise tam bir yıl geçti. Söz konusu depremlerin, aletsel dönemde kayıtlara geçen ülkemizin yaşadığı en büyük depremlerden olduğu bir gerçektir. Ancak ortaya çıkan can ve mal kayıplarının nedeni olarak depremlerin büyüklüklerine vurgu yapılması, şimdiye kadar çoktan alınması gereken önlemleri almayan, bilime, mühendisliğe, meslek odamıza ve meslektaşlarımızın uyarılarına kulaklarını tıkayan anlayışın sığındığı bahaneden öte bir anlam ifade etmemektedir.”
“DEPREM BİR AFET DEĞİLDİR”
Depremin güneşin doğup batması, yağmurun ve karın yağması gibi bir doğa olayı olduğunun altını çizen Karancı, şöyle konuştu:
“İnsanlık tarihi bu doğa olayları ile yaşayagelmiş ve bunları önleyemeyeceğini öğrenmiştir. Ülke topraklarımızın ve nüfusun çok büyük çoğunluğu deprem kuşağında yaşamaktadır. Bizler de bu gerçekle yaşamayı sürdürmek zorundayız. Deprem bir afet değildir. Afetlerin, toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı, doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olaylar olduğu unutulmamalıdır. ‘Asrın Felaketi’ anlayışı yerine, afetlerle baş edebilme yeteneğinin ve kapasitesinin geliştirilmesi yani güvenli ve dirençli kentleşme önceliğimiz olmalı. Afetlere karşı dirençli kentler inşa etmek zorundayız. Dirençli kent temel işlevlerini, yapılarını ve kimliğini korurken, sürekli değişim karşısında uyum sağlayıp gelişmeyi sürdüren, herhangi bir ani olumsuzluğun ya da istenmeyen olayın üstesinden gelmeye hazır bir kent olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda kentsel dirençlilik, tehlike ve riskleri tanımlamayı, değerlendirmeyi, zarar görebilirliği azaltmayı, dayanıklılığı, uyum kapasitesini ve acil durum hazırlığını arttırmayı gerektirir. Şehirlerimizin afetlere dirençli bir anlayışla planlanabilmesi, afet gerçekleşmeden önce şehrin sistemsel işleyişine ve mekânsal kurgusuna yönelik kararların alınması ile mümkün olabilmektedir.”
“AFETE DİRENÇLİ YAPILAŞMA” VURGUSU
“Kentsel risklere yönelik bu kararların ve önlemlerin afetler öncesinde alınması durumunda, yerleşmeleri oluşturan yapılar, yeşil alanlar, okullar, hastaneler, karakollar, camiler gibi ortak kullanım alanları, sanayi ve diğer çalışma alanları, doğalgaz hatları, yollar ve benzeri yapıların afetlere karşı zarar görebilirliğini azaltabileceğini biliyoruz” diyen Karancı, “Hasar görebilirliği artıran faktörlerin başında özellikle jeolojik açıdan sakıncalı alanlar üzerinde düzensiz, plansız ve yoğun yapılaşma gelmektedir. Bu nedenle planlama ve yapılaşma ile ilgili stratejiler ve politikaların afete dirençli yapılaşma konusunda gerekli sorumlulukları üstlenmiş bir yönetim anlayışının benimsenmesi ve hayata geçirilmesi gerekmekte” ifadelerini kullandı.
YAPILMASI GEREKENLERİ SÖYLEDİ
Afetlere karşı dirençli kentler için sağlam, kararlı ve istikrarlı bir siyasi irade ile toplumun ihtiyaç ve menfaatlerini gözeten, meselelere bütüncül ve bilimsel bakabilen politik bir anlayışa ihtiyaç olduğunu kaydeden Karancı, şöyle konuştu:
“Şehrin kapasite ve kaynaklarına bağlı olarak, meslek odalarının, üniversitelerin, toplumun ve karar vericilerin hep birlikte katılımcı bir modelle rant kaygısından uzak, bilimin ve mühendisliğin ışığında şehirleri planlamaları gerekmekte. İmar planları doğayı ve toplumsal yaşamı etkileyen, şekillendiren bütüncül planlardır. Afet risk haritaları, mikro bölgeleme çalışmaları, büyüme projeksiyonları, ulaşım ve altyapı planları gibi alt çalışmalar, bilimsel ve teknik içerikli, çok yönlü, çok bileşenli çalışmalardır. Bu kriterlere göre hazırlanmayan veya özel uygulamalarla sürekli delinen-değiştirilen planlar, sağlıklı kentleşmeyi olumsuz etkilemektedir. İmar planlarının sağlıklı bir şekilde oluşturulması ve sürdürülmesi nitelikli katılımcılıkla mümkündür. Yetkin ve hesap verebilir bir yerel yönetim anlayışı hâkim kılınmalıdır. Tarımsal ve riskli alanların yapılaşmaya açılması sınırlandırılmalı, sorunlu ve zayıf zeminlerde yüksek katlı konut ve benzeri yapılar için yapı izni verilmemelidir. İstisnai durumlarda kural ve kriterler titizlikle belirlenmeli ve denetlenmelidir.”
“YAPISAL DÜZENSİZLİK YARATAN UYGULAMALARA SON VERİLMELİ”
İster yeni alanlar üzerinde yapılan çalışmalar, ister mevcut planlar üzerindeki tadilatlar olsun her türlü imar çalışmasının şeffaf, katılımcı ve tekniğine uygun olması gerektiğinin altını çizen Karancı, “Özellikle çok katlı konut yapılarında yapısal düzensizlik yaratan uygulamalara son verilmeli. Sağlıklı yapılaşma, nitelikli mesleki hizmetler, nitelikli müteahhitlik ve nitelikli kamusal denetim sağlanmalı. Jeolojik–jeoteknik ve mikro bölgeleme etüt raporlarında imar planlarında risklerin azaltılması için yapılacak çalışmalar kapsamlı olarak belirtilmeli. İmar mevzuatı, çoklu afet riskleri dikkate alınarak planlama, uygulama, denetim ve yaptırım konuları itibarıyla tekrar ele alınmalı, Mekânsal Planlama Yapım Yönetmeliği risk azaltım kriterlerine göre geliştirilmeli” açıklamasında bulundu.
“JEOLOJİ MÜHENDİSİ OLMAYAN BELEDİYELERDE RUHSAT VERME İŞLEMİ ASKIYA ALINMALI”
Son olarak, “Jeolojik etüt ve mikro bölgeleme çalışmalarıyla afet riskleri dikkate alınarak şehirlerin tarihi, sosyal, kültürel dokuları ve sektörel gelişme stratejileri doğrultusunda mekânsal planlar yeniden yapılmalı, zemin özelliği dikkate alınarak imara kapatılacak yerler belirlenmeli” diyen Karancı, “Temel zemin etütlerini yerinde denetim yapacak yeterli sayı ve yetkinlikte jeoloji mühendisi istihdamı olmayan belediyelerde ruhsat verme işlemi, personel sayısını tamamlayana kadar askıya alınmalı. Afetlere hazırlık çalışmaları kaynak ve zaman gerektiren uzun soluklu çalışmalardır. Dolayısıyla gerek merkezi, gerekse yerel yöneticilerin kendi dönemlerinde esnetip gevşetemeyeceği yasal düzenlemeler yapılmalı, kaynakların doğru ve yerinde kullanımı için önlemler alınmalı, aksine davranışların hukuki ve cezai yaptırımları olmalı” diyerek depremde yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralananlar ile depremden etkilenen bütün bölge halkına geçmiş olsun dileklerini iletti.
İlginizi Çekebilir