Hızlı reformlar bekliyorlar
GÜNDEMANSİAD Başkanı Akın Akıncı, Türkiye genel seçimleri sonrasında hızlı bir reform döneminin başlaması gerektiğini belirterek, “Önerilerimizi seçim sonucunu bilmeden hazırladık, çünkü bizim önerilerimiz siyaset üstü niteliktedir, ayrıca demokrasi seçimden ibaret olmadığı gibi, devletlerin ve milletlerin kaderi de seçim sonuçlarına bağlı değildir” dedi.
2023 Türkiye genel seçimleri, 14 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 28. döneminde 600 milletvekilinin belirlenmesi ile gerçekleşmiştir. 2023 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu aynı gün gerçekleşmiş olup ikinci tura kalan seçim 28 Mayıs 2023’te Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ile sona ermiştir.
Öncelikle Antalya Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ANSİAD)’ın, bağımsız bir sivil toplum örgütü olduğunu bir kez daha kamuoyuna hatırlatmayı bir görev olarak görüyoruz ve ANSİAD olarak bugünden itibaren Türkiye’nin seçim havasından çıkması ve hızlı bir reform döneminin başlaması gerektiğini düşünerek bu basın açıklamasını 29.05.2023 Pazartesi günü (bugün) sizlerle paylaşıyoruz.
“Önerilerimiz siyaset üstü niteliktedir”
Türkiye, uzun, yorucu, gergin bir seçim sürecini nihayet tamamlamış bulunmaktadır. Önerilerimizi seçim sonucunu bilmeden hazırladık, çünkü bizim önerilerimiz siyaset üstü niteliktedir, ayrıca demokrasi seçimden ibaret olmadığı gibi, devletlerin ve milletlerin kaderi de seçim sonuçlarına bağlı değildir. Milli bir devletin politikaları seçime, kişilere göre değişemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel politikaları da Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu meclisin çizdiği laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkelerinden sapamaz. ANSİAD olarak bizim söylemlerimiz, çizgimiz de her zaman bu yöndedir, değerlendirmelerimizi de döneme göre değil, derneğimiz tüzüğünde yer alan ilkelerimize göre yaparız.
Seçimler ülkenin gelecek vizyonunun, sorunların ve çözümlerin fikir tartışması süreçleridir ve bu tür seçimler ülkeye fayda sağlar. Ancak, Türkiye’de seçimlerde fikir, sorun ve çözüm tartışması yapılamamıştır. Oysa insanlığın geleceğinin küresel ısınmaya, küresel ısınmaya bağlı büyük küresel güçlere, yapay zeka teknolojilerine bağlı olduğu, 50-60 yıl sonra hiçbir devletin tek başına sorunları çözemeyeceği bir dünyada bizim ülke olarak dünyada ses getirecek mesajlar vermemiz gerekirdi.
“Seçim atmosferi ve siyasi gerginliklerin ekonomideki faturası artmaktadır”
Seçimlerde beklenen İstanbul depremini, 21. yüzyıl sorunlarını, endüstri 4.0’ı, yapay zekanın geleceğini, Türk eğitim sisteminin ve milyonlarca çalışanın teknolojik değişime nasıl ayak uyduracağını, şehirlerimizin geleceğini, yeşil ve dijital dönüşümü teknolojileri konuşmalıydık. Çünkü dünya böyle giderse 2053’de dünyamız bugünkü dünya olmayacak, bugün konuşulan şeyler konuşulmayacak. Biz geleceği konuşmadığımız gibi, 10 yıldan bu yana özel sektör olarak konuştuğumuz, artık konuşmaktan vazgeçtiğimiz yapısal reformları da konuşamadık. Enflasyonu, cari açığı, döviz meselesini, konut sorununu, deprem bölgesini konuşmadık. Bunun yerine erken emeklilik gibi vaatlerle ve başka konularla dolu bir dönem geçirdik. Oysa artık bekleyecek zaman kalmamıştır. Sürekli seçim atmosferi ve siyasi gerginliklerin ekonomideki faturası artmaktadır.
Bu noktadan hareketle ülkemizin üç eksenli bir toparlanma politikasını hızla yaşama geçirmesi için artık kaybedecek gününün kalmadığını hatırlatmak istiyoruz. Birinci eksen demokrasimizin ve hukuk devleti temellerinin güçlendirilerek, toplumsal kutuplaşmanın giderilmesi ve ulusal birliğimizin sevgi, saygı ve uzlaşma kültürüyle sağlanmasıdır. Demokrasilerde seçimler toplum için hayati bir mesele olmamakta, hükümetlerin değişmesi kimsenin yaşamını değiştirmemekte, bu nedenle gerginlik de yaşanmamaktadır. Maalesef ülkemizde seçim gerginliği toplumu daha fazla ayrıştırmış ve kutuplaştırmıştır. Oysa kutuplaşma bir milletin millet olma özelliğini bile ortadan kaldırır.
“Enflasyonun bu kadar yüksek olmasının nedeni belirsizliktir”
Hızla ele almamız gereken ikinci eksen ekonomide istikrarın sağlanmasıdır. Merkez Bankasının 2021 yılı sonundan itibaren faiz oranlarını gerçekçi olmayan bir düzeye indirmesi, liralaşma stratejisi altında kur korumalı mevduata bütçeden kaynak ayrılması ve döviz kurunun baskılanması sonucunda Türkiye’nin risk primi CDS, enflasyon, dış açık ve bütçe açığı artışları ekonomik istikrarı riske atmış bulunmaktadır. Düşük faiz uygulamasıyla son 17 ayda toplam TL krediler %130, taşıt kredileri %505, taksitli kredi kart bakiyesi %317, kurumsal kredi kartı bakiyeleri %277 artmıştır. Yüksek enflasyon ve düşük faiz herkesi kredi alarak enflasyondan kazanmaya yöneltmiş, tüketim artmış, ekonomide canlılık korunmuş, ancak bu canlanma ekonomide istikrardan vazgeçme pahasına gerçekleştirilmiştir. Enflasyon baz etkisiyle %40’lara gelmişse de ortalama enflasyon halen oldukça yüksektir ve döviz kuruyla birlikte yılın son çeyreğinden itibaren tekrar yükselme riski bulunmaktadır. Ülkemizde enflasyonun bu kadar yüksek olmasının nedeni belirsizliktir. Gelişmiş ülkelerde enflasyonun düşüşe geçmesinin nedeni merkez bankalarına olan güvendir. Bizde ise üretici ve tüccar 3 ay, 6 ay, 1 yıl sonra maliyetin ve fiyatın ne olacağını tahmin edemediği için fiyatı önden yüklemeli olarak yüksek tutmak zorunda kalmaktadır. Bu enflasyon kısır döngüsünden çıkmak zorundayız. Ülke olarak enflasyonla uzun dönemli büyümenin mümkün olmadığını, enflasyonun ekonomide verimliliği düşürdüğünü, verimsiz yatırımlara yol açtığını, sosyal adaleti, ticari ve sosyal ahlakı zayıflattığını, yani ekonomide kısa dönemli büyüme sağlasa da uzun dönemde büyümeyi aşağı çektiğini artık anlamak zorundayız.
İlginizi Çekebilir