Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) üyeleri ve sağlık çalışanları Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi önünde toplandı. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “Daha taşeron zamanında kimsenin sizi işçi yerine koymadığı, yetkili sendika diye gezenlerin yüzümüze kapıları kapattığı günlerde biz, ‘insan ihaleyle çalıştırılmaz, sağlıkta taşeron olmaz’ diyerek bu mücadele bayrağını açtık ve Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde de ilk günden itibaren sağlık işçisi arkadaşlarımız tüm baskılara ve zorluklara rağmen emeğine sahip çıktı.
Yıllarca önümüze bir sürü zorluk çıkarıldı. Taşeronlar işçi yerine bile koyulmadı. Taşeronlara, ‘sizin sendika hakkınız yok, siz sendikalara üye olamazsınız’ dedikleri günlerde, ‘biz işçiyiz, biz bu hastanenin gerçek işçisiyiz, sağlık işçisiyiz, biz bu hastanenin bir parçasıyız’ dedik. Haklı mücadelemize inandık ve bu mücadelede adım adım kazanımlar elde ederek yürüdük. Sonra bu taşeron çalıştırmada nasıl bir haksızlık, olumsuzluk olduğunu bütün Türkiye’ye gösterdik. Sonra dediler ki, ‘taşerona kadro veriyoruz.’ Bir gece yarısı kararnamesiyle bizi kadroya geçirdiler. Kamudaki bütün işçi arkadaşlarımız kendi alanlarında kadroya geçerken sadece sağlık iş kolunda bizi kadroya geçirip, iş kolumuzu değiştirip sendikamızın üye sayısını 18 binlerden, binlere düşürdüler. Üç buçuk yıl sizin toplu sözleşme hakkınızı yok ettiler ve bu üç buçuk yılda da sendika kurdurdular. Bu iş kolumuzu iki sendika arasında paylaştırdılar. Şu anda da taşeron zamanımızdaki haklarımızın gerisinde, taşerona rahmet okutan bir sözleşmeyi önümüze koydular. Kapalı kapılar arkasında imzalanan, bizi yok sayan, sağlık işçisinin emeğini yok sayan bu sözleşmeler nedeniyle şu anda taşerondaki haklarımızdan bile daha kötü koşullarda çalışıyoruz” dedi.
‘Yolun sonuna geldik’
Çerkezoğlu konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Bu gün bütün kamuda en düşük ücretle çalışanlar maalesef sağlık işçileri. Oysa biz diyoruz ki, sağlık işçisinin emeği değerlidir. İşte pandemide gördük. Herkes evinde otururken, kimse sokağa bile çıkmazken biz yirmi dört saat bu hastanede çoluğumuzu çocuğumuzu görmeden, virüsle burun buruna, defalarca Covid geçirerek çalıştık. Lafa gelince sağlık işçisiyiz ama toplu sözleşmelerde de bütün uygulamalarda da hala sağlık işçisi görünmüyoruz. Sağlık çalışanlarının kazanılmış hakkı olan 40 saatlik çalışma süresi bizlere neden 45 saate çıkartıldı? Bu toplu sözleşmelerde kapalı kapılar arkasında yapılan, önlerine konulan kamu çerçeve protokolünü ‘toplu sözleşme’ diye imzalayanlar yüzünden bütün bunlar oldu. Ama artık yolun sonuna geldik. Artık sağlık işçileri bütün Türkiye’de kendi emeğine, ekmeğine sahip çıkmak için bütün engelleri aşmaya başladı. Bütün Türkiye’de sağlık işçisi arkadaşlarımız artık bu tezgahı bozmak için, yani bizi yok sayan, emeğimizi yok sayan, onurumuzu ayaklar altına alan, kapalı kapılar arkasında bizim hayatımız hakkında karar verenlerin bu tezgahını bozmak için hep birlikte yan yana, omuz omuza geldik. Sendikamız bugün toplu sözleşme masalarına oturmak için ilk koşul olan ülke barajını yıktı, geçti. Her gün onlarca arkadaşımız Türkiye’nin dört bir yanından sendikamıza üye oluyor. O barajı en az 8-10 bin bandında aştık. Ama bu yetmez. İstatistiklerin açıklandığı son güne kadar mücadelemize devam edeceğiz.”
Yorum Yazın